Bugün çok
sevdiğim güzel bir adamdan ve onun yapıp, sunduğu bir radyo programından
bahsetmek istiyorum. Aslında bu kadar düz ve yalın anlatmak içime sinmiyor.
Hatta bunu bir hikâye ile anlatma işine girişmem yarım kaldı. Şöyle ki yazmaya
başladığım ve fazla hüzünlü bulduğum hikâyemi yırtıp attım. Biliyorum, hüzün
güzeldir diyeceksin belki de…
Geçenlerde, değer
verdiğim eski bir arkadaşıma Annemin Plakları programını tavsiye ederken; “
Edebi ve huzur verici bir program… Bu arada dikkat et! Biraz hüzün verir”,
demiştim. O da bana; “Hüzün güzeldir…” demişti.
Düşünüyorum da
hüzün gerçekten güzelmiş. Hatta hüzün, hüzünlendiğimiz şeyden bile güzel. Bu
şey aslında her şey olabilir. Yine şey dedim tam anlatamadım, biliyorum. Dur! Kafan
karışmadan basit bir örnek vereyim. Bazen giden sevgiliden bile daha güzel, bir
hüzüne sahip olabiliyor insan.
Hani ne
demiş güzel adam Tolstoy: “Acı duyabiliyorsan, canlısın. Başkalarının acısını duyabiliyorsan,
insansın.” İşte hüzün aşırıya kaçmadığı sürece acımızı ve acıları
hissedebilmemizi sağlıyor. Hüzün bizi daha güzel bir insan yapan ve iyileştiren
acı bir şurup değil de nedir? Geçenlerde izlediğim bir tiyatro oyununda ana karakterimiz şöyle söylemişti: “Acı çektikçe empati duygumuz
artar.” Merak etmeyin ne acılar
içindeyim ne de depresif bir ruh halindeyim. Tavsiye ettiğim programda arabesk
değil, bazen huzurla beraber hüzün veriyor diyelim. İkisi bir arada olur mu? Ee
hayat birazda böyle değil mi? Bu arada hayatı ne kadar anlayabiliyorum ki bu
kadar kolay özetledim. Neyse, ne kendime ne de hayata önyargılı davranmak
istemem. Selam olsun yüreğinin sesini dinleyenlere…
Bahsetmek
istediğim bu muazzam radyo programın adı “Annemin Plakları”… Bu muazzam
programın sanatçısı ise Çetin Erker. Programın sanatçısı diyorum zaten
dinlediğinde beni daha iyi anlayacağına inanıyorum.
Çetin Erker,
Annemin Plaklarının yapımcısı, Dublaj ve Seslendirme sanatçısı , Ressam ve
çeşitli müzik enstrümanlarıyla haşır neşir olan güzel bir adam. Kendisinin
yapmış olduğu resimleri ve programının bazı kısımlarını kendi izni dâhilinde burada
paylaşıyorum. Ben ne kadar anlatsam da anlatacaklarım gölgede kalır...
He birde bir
şeye değinmeden edemeyeceğim. Biraz eleştirisel olacak, olsun varsın.
Genellikle okuduğum kitapları ve yazarları, izlediğim filmleri ve faydalı
bulduğum videoları anlatmayı, tavsiye etmeyi çok severim. Bu davranışım muhabbette
bilgili gözükmek için değil, değerli gördüklerimi sevdiklerimle paylaşma istediğimden kaynaklanıyor. Hiçbir zaman bu güzel emekleri kopyala yapıştır
yapıp altına imzamı atmadım. Hatta bunu fazla abartmış olabilirim. Sürekli
kaynak göstermek ve bu sözlerin bana ait olmadığını insanlara ispat etmeye
çalışırmışçasına konuşmam ne kadar sıkıcıymış… Bırakıyorum bu huyumu yavaş
yavaş. Aslında başka sıkıcı olan durum ise karşımızdaki ne kadar iyi olursa
olsun, biz takdir etmeyi bilmiyoruz diye düşünüyorum. Hatta takdirden ziyade
küçücük bir şeye takılıp her şeyi sıfırla çarpmayı çok seviyoruz. Bir şeyleri
kabul etmek yerine yok etmek daha kolay geliyor. Sebepler ve peş peşe süregelen
çünküler sayesinde, her şeye rağmenli ne sevebileceğiz ne de sevilebileceğiz.
Güzel işler yapanlara ve yapmaya çalışanlara selam olsun…
Annemin
Plakları ile tanışmam nasıl oldu?
Bir sınav öncesi harıl harıl çizimler ve hesaplamalarla
uğraşırken, bir yandan arkadaşım televizyonun radyo bölümünü açmıştı. Sesi
güzel ve huzurlu bir radyocunun Franz Kafka ve Milena’dan bahsetmesi dikkatimi
çekmişti. Daha sonra radyoda duyduğum şu ses beni mutlu etmişti. “Annemin
Plakları”… Mutlu olmamın sebebi dinlemek istediğim bu radyo programının ismini
öğrenmemdi. Ve sonra fırsat buldukça dinlemeye başladım.
Bundan iki üç sene
önce “Hayalet Radyo” ismini verdiğim ve üç arkadaşım ile yapmayı düşündüğüm bir
cansız radyo projemiz vardı. Tabi dersler ve zamanımızın olmayışından dolayı
yapamadık. Bu arada bu söylediğim bahanelerin ardına gizlenmiş kocaman bir
yalan. Eğer gerçekten isteseydim yapardım en azından uğraşırdım. Misal uzun
zamandır ilerletemediğim romanım gibi… Neyse yalancılığımdan bahsetmeyeceğim
elbette. 😀
Bu isim
nereden çıkmış? Annemin Plakları…
Şöyle ki
Çetin Erker’in annesinin ve hatta dedesinden annesine kalan bu zamana kadar
gelen plaklardan kaynaklanıyor. Çetin Erker bu plakları sağ olsun bizimde
dinlememizi sağlıyor. Ve programı birbirinden güzel yapan şarkılar, eski
filmlerden kesitler, Çetin Erker’in samimi düşünceleri ve yüreğe dokunan edebi
lezzet...Görüldüğü üzere anlatılamıyor, sen en iyisi birde onu dinle. Bu arada
belki dinlediğinde beğenmeyip “Amma abartmışsın be dostum!” diyeceksin. Herkesin
damak tadı başka kimisi ekşi sever, kimisi tatlı, kimisi de acı. Her neyse…
En sevdiğim
Annemin Plakları bölümünden bahsetmeden edemeyeceğim. “Bana doktor değil hasta
lazım”… Aslında birçok anlatmak ve duymak istediğim duyguları, düşünceleri
barındırıyor. Çetin Erker’den bir alıntı yapayım ve yavaş yavaş yazımı
bitireyim.
“Yaşasın
hayat, kahrolsun hatıralar... Bana doktor değil hasta lazım... Evet, hasta...
Zira hastanın halinden en iyi hasta anlar... Ve refakatçi anlar... Ama doktor
anlamaz... Doktor neren ağrıyor diye sorar ve nasıl bir sızı diye tarif
ister... Oysa hasta sen daha şuram ağrıyor dediğinde, sana acını anlatmaya
başlar... Doktor, dikişlerin alınana kadar doktordur... Hasta ise, izi kalan
yarasıyla hep senden yanadır... Yani dara düştüğünüzde, insan doktor değil;
hasta arıyor... O an insan iyi olumlu şeylerle gönlü eğlensin istemiyor...
İnsan kötüdaş arıyor...”
-Çetin
Erker-
Son moda
olan akılcılık ve ben demiştim zatenler, ben biliyordumlar... Ne kadar
aptalcalar... Biraz kaba oldum sanırım. Zaten çok da kibar olduğumu iddia
etmiyorum. İnsanız ve içimizde bin bir karakter var. Sadece güzel olanı yaşatmaya çalışıyorum. Ve hatalarımı da seviyorum.
Birde bir
şey denemek istiyorum. Hayalet Radyo hayata geçmese de bende şuan yazdığımı
kendi sesimle seslendirmek istiyorum. Birazda işin içine sohbet katmak istiyorum. Çok sevdiğim bir söz vardır. "Gönül ne kahve ister, ne kahvehane. Gönül muhabbet etmek ister kahve bahane..." Gerçi kahvenin kokusu bile insanın gönlünü hoş eder ya... O da ayrı bir konu. Açıkçası gönlüm biraz muhabbet etmek istiyor, tek kişilik olsa da yalnız olmadığımı biliyorum.
Yeri geldiğinde kitap okumanın bile ağır
geldiği zamanlarda, bana iyi gelen Annemin Plaklarına ve yapımcısı Çetin
Erker’e buradan teşekkür ediyorum. Belki de çok fazla bahsedemedim. Bazı güzel şeylerin
anlatılması sanıldığı kadar kolay değilmiş. Dinlemek, görmek kısacası yaşamak
gerekir.
Bu arada sloganımız olan tebessümü elden bırakmamak dileklerimle.
Selametle kal güzel dostum. 😊
“Yazdıklarım, boyadıklarım, çaldıklarım... Güzel değil mi yazmak, susarak konuşmak gibi... Kendine cevaplar vermek gibi... Beyaz birer ayna gibi sayfalar... Yüzündeki çizgiler gibi satırlar… Mimiklerin gibi heceler...”
-Çetin Erker-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder